Kutsala duyulan öfkenin notalara dökülmüş hâli.

İsa çarmıha gerildiğinde ve işkence içinde asılıyken, ‘Tanrım! Tanrım!’ diye bağırdı. ‘Neden beni terkettin?’ Bağırabildiği kadar yüksek sesle. Cennetteki tanrının onu terk ettiğini sandı. Anlattığı her şeyin yalan olduğuna inandı. Ölmesinden hemen önce İsa şüpheyle doluydu. Bu kesinlikle onun en büyük sınavı olmuştur. Tanrı’nın sessizliği. 

Yaşamı boyunca edinmiş olduğu bireysel deneyimleri eşi benzeri olmayan yorumlama yeteneği ile buluşturduğu sinema eserlerinde dünümü, bugünümü ve hatta yarınımı bile görebildiğim İsveçli oyun yazarı ve film yönetmeni Ingmar Bergman’ın “Kış Işığı” filminde yer alan bu vurucu replik, son yılların en dikkat çekici müzik gruplarından bir tanesi olan Architects’in konsept albümü “All Our Gods Have Abandoned Us”ı benimserken anlayabilmek için hiç şüphesiz doğru bir çıkış noktasıydı.

Kurulduğundaki ilk adı “Counting the Days” olmasına rağmen kısa bir süre sonra değişikliğe giden Architects’in hikayesi 2004 senesine kadar uzanıyor. Henüz ilk albümleri olan 2006 çıkışlı “Nightmares” ile mathcore türünün gelmiş geçmiş en başarılı örneklerinden bir tanesini sergilemiş ve tüm dünyada geniş yankı uyandırmışlardı. Ama ne var ki, erken gelen başarıya rağmen üye değişikliği yaşamaktan kurtulamayıp, grubun geleceğine yön verecek bazı ciddi kararları “Nightmares” yayınlandıktan sadece 6 ay sonra almak zorunda kaldılar.

Eski vokalist Matt Johnson’ın gruptan ayrılmasından sonraki değişimin ilk somut örneği olma niteliği taşıyan yeni albüm “Ruin” ile birlikte Architects, mathcore çizgisinden kısmen uzaklaşarak, hâlâ sert ancak metalcore’a yakın bir sound’u tercih etmeye başladı. Davulcu Dan Searle, verdiği bir röportajda teknik müzik icra etmeye çok erken yaşlarda başladıklarını ve bu isteğin artık onlardan uzaklaştığını belirtirken, 2009 yılında piyasaya sürülen “Hollow Crown” ile elde ettiği başarı sonrası Architects, Century Media Records şirketi ile anlaşıyor ve her geçen gün daha büyük kitlelere hitap etmeye devam ediyordu.

“Hollow Crown”dan 2 yıl sonra çıkan “The Here and Now”, Architects’in belki de en fazla tepki toplayan çalışması oldu. Post-hardcore etkilerinin yoğun olarak hissedildiği ve clean vokal ağırlıklı bu albüm, kimi ilgili sitelerde grubun “emo” olarak lanse edilmesine ön ayak olurken, fikrimce de gereksiz bir çabanın ürünüydü. “The Here and Now” sonrası çıkan 2 albümün (“Daybreaker” ve “Lost Forever // Lost Together”) Architects kimliğinden izler taşımasının yanı sıra kült kabul edilebilecek birden çok parçayı da barındırması sonucu tabiri caizse olay tatlıya bağlandı.

Günün parçası olarak seçtiğim “The Empty Hourglass”, Architects’in 27 Mayıs’ta ve Epitaph Records aracılığıyla çıkarttığı “All Our Gods Have Abandoned Us” adlı yeni albümünde yer alıyor. Basit ancak net bir albüm kapağına sahip olan “All Our Gods Have Abandoned Us”, nihilist duygu ve düşünceler etkisiyle kaleme alınmış vurucu parça sözleri ve kutsala duyulan öfkenin adeta notalara dökülmüş hâli olan parça içerikleri ile inanç kavramını eleştirmeye farklı bir boyut kazandıran, gerçekten de önemli olduğunu düşündüğüm bir yapıt. Dikkatle dinlemenizi ve zaman ayırırken de üzerine düşünmenizi tavsiye ediyorum.

İyi bir gün geçirmeniz dileğiyle, keyifli dinlemeler.